13 Mayıs 1902’de, iki buçuk yıl önce kurulmuş FC Barcelona takımı, Madrid’in yeni kurulan kulübü FC Madrid (daha sonra Real Madrid) ile Taç Giyme Kupası yarı finalinde karşılaştı. Bu maç, Kral VIII. Alfonso’nun tahta geçişini kutlamak amacıyla düzenlenen bir etkinlikti ve aynı zamanda İspanya’nın tüm bölgelerinden takımların katıldığı ilk resmi futbol turnuvası olarak tarihe geçti.

O dönemde futbol, hâlâ Britanya menşeli bir spor olarak Avrupa’da yayılmakta ve özellikle genç yabancılar tarafından şehirlerde kulüpler kurulmaktadır. Barcelona, 1899’da bazı genç İngiliz ve İsviçreli futbolcular tarafından kurulmuş, Madrid ekibi ise mühendis Julian Palacios’un öncülüğünde 1900‑1902 yılları arasında gayri resmi bir ekip olarak varlığını sürdürüyordu.
Maç, bugünkü Santiago Bernabéu’nun bulunduğu La Castellana’da, at yarışı pistinde oynandı. Pist, at dışkısıyla gübreleniyor ve bazen tetanoz riskine yol açıyordu. Los Blancosun tek yabancı oyuncusu Arthur Johnson, maçın ilk golünü atarak El Clasico tarihine adını yazdırdı. Ancak Barcelona, 3‑1’lik üstünlüğüyle maçı kazanarak turnuvanın finaline yükseldi.
Finalde Athletic Bilbao’ya karşı mücadele eden Barcelona, ne yazık ki şampiyonluğu kaybetti; fakat bu karşılaşma iki kulüp arasındaki uzun soluklu rekabetin ilk kıvılcımını ateşledi.
1902‑1916 yılları arasında Barcelona ve Madrid yedi kez sahaya çıktılar. Beş galibiyet Barcelona’dan, iki ise berabere bitti. 1916’da yaşanan tartışmalı bir hakem kararı, iki kulübün arasındaki “kan davası”nın resmi başlangıcı olarak kabul edildi. Campo de O’Donell Stadyumu’nda oynanan maçta, eski Real Madridli hakem José Ángel Berraondo, Real’e üç penaltı verirken Barcelona’nın bir golünü iptal etti. Bu kararlar, sahadaki tansiyonu daha da yükseltti ve iki takım arasındaki çekişme, sadece sportif değil, aynı zamanda politik bir boyut da kazandı.
1930’lu ve 1940’lı yıllarda, İspanya’da General Franco’nun otoriter rejimi futbolu bir propaganda aracı olarak kullandı. 13 Haziran 1943’te Real Madrid’in Barcelona’yı 11‑1 gibi aşırı bir skorla yenmesi, siyasi manipülasyon iddialarına yol açtı. Bazı tarihçiler, bu skorun rejimin “Bask kulübünü zayıflatma” çabalarının bir parçası olduğunu ileri sürerken, diğerleri bu iddiaları doğrulanamaz buldu. O dönemde Barcelona taraftarları, Franco’nun özel polisinin takıma baskı uyguladığını iddia etti; bu olay, kulüpler arasındaki gerilimin ne kadar derinleşebileceğinin bir göstergesi oldu.
La Liga’nın 1929’da kurulmasıyla birlikte, Barcelona ve Real Madrid arasındaki maçlar düzenli hale geldi. 1950‑60’lı yıllarda Real Madrid, Alfredo Di Stéfano ve Ferenc Puskás gibi efsanevi oyuncularla beş kez Avrupa Şampiyonası kazandı; Barcelona ise Johan Cruyff’un gelmesiyle taktiksel bir devrim yaşadı. 2000‑2006 yılları arasında Real Madrid’in “Galácticos” dönemi (Luis Figo, Zinedine Zidane, Ronaldo, David Beckham) ve Barcelona’nın “MSN” dönemi (Lionel Messi, Xavi, Andrés Iniesta) futbol dünyasının dikkatini iki kulübe daha fazla çekti.
Bu dönemde El Clasico, sadece İspanya içinde değil, küresel ölçekte en çok izlenen spor etkinliklerinden biri hâline geldi. 23 Nisan 2017’de oynanan maç, 185’den fazla ülkede 50’yi aşkın uluslararası kanalda yayınlandı ve yaklaşık 650 milyon izleyiciye ulaştı.
Bugün, El Clasico’nun 261’tan fazla karşılaşması var; Real Madrid 106 galibiyet, Barcelona 104 galibiyet ve 52 maç berabere bitmiş durumda. Rekabet hâlâ politik, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla sürerken, her yeni karşılaşma tarihsel bir mirasın üzerine yeni bir katman ekliyor. Futbolun ötesinde bir sembol haline gelen bu rekabet, iki şehir arasındaki tarihsel gerilimlerin ve aynı zamanda ortak tutkunun bir yansıması olmaya devam ediyor.