
ABD Başkanı Donald Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile Beyaz Saray’da bir araya gelerek iki ülkenin dış politika ilişkilerinde nadir bir kilometre taşına imza attı. Şara’nın bir ABD başkanıyla Beyaz Saray’da bir araya gelmesi, daha önce kayıtlara geçmemiş bir durum olarak tarih kitaplarına girecek.
“Suriye’nin çok başarılı bir ülke olmasını istiyoruz ve bence Cumhurbaşkanı Şara bunu başarabilir” diyerek Trump, Şara’nın liderliğini yüksek bir seviyeye taşıdı.

Görüşme sırasında Trump, Türkiye’nin bölgedeki rolüne özel bir vurgu yaptı. “Kendisi (Şara), büyük bir lider olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok iyi anlaşıyor. Erdoğan büyük bir lider. Erdoğan, Suriye’de olanları çok destekliyor” şeklindeki ifadeleri, iki lider arasındaki stratejik iş birliğinin artabileceğine işaret ediyor.
Bu sözler, hem ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sıcaklık sinyali veriyor hem de Orta Doğu’da barış ve istikrar arayışının nasıl şekilleneceği konusunda önemli ipuçları sunuyor.
Trump, görüşmenin “ikili ve bölgesel meselelerin çözümünde önemli bir dönemeç” olduğunu belirterek, Suriye’nin yeni lideri Şara’nın güçlü bir profil çizeceğini ve ABD’nin bu süreçte yanlarında olacağını vurguladı. “Suriye Cumhurbaşkanı çok güçlü bir lider. Çok zor bir coğrafyadan geliyor ve güçlü bir adam. Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı ile iyi anlaşıyorum. Onların başarılı olması için elimizden gelen her şeyi yapacağız” ifadeleri, ABD’nin bölgedeki etkisini sürdürülebilir kılma niyetini ortaya koyuyor.
Trump ayrıca, “Orta Doğu’da uzun zaman sonra ilk kez barışın sağlandığını savunuyorum” diyerek, Suriye’deki gelişmelerin bölge genelinde barışa giden yolu açabileceğine inandığını dile getirdi.
Uzmanlar, Trump’ın Erdoğan’a yaptığı bu övgünün, ABD’nin Suriye politikasında Türkiye’yi daha aktif bir aktör hâline getirebileceğini ve iki ülke arasında askeri, ekonomik ve diplomatik iş birliğinin derinleşebileceğini öne sürüyor. Özellikle Suriye’nin yeniden inşası, mülteci akını ve terörle mücadele konularında ortak adımlar atılması bekleniyor.
Diğer yandan, bölge ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, bu yeni diplomatik yaklaşımın gerçek bir barış sürecine dönüşüp dönüşmeyeceğini yakından izliyor.