Bangladeş’in Uluslararası Suçlar Mahkemesi (ICT), Temmuz 2024’te ülke genelinde gerçekleşen protestolarda ortaya çıkan ve yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği olayların sorumlularını belirlemek üzere geniş çaplı bir soruşturma yürüttü. Soruşturma sonucunda, eski Başbakan Şeyh Hasina Vecid ve birkaç üst düzey yetkilinin, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yargılanmasına karar verildi.

Mahkeme heyeti, üç yargıçtan oluşan bir jüriyle, Vecid’in “gıyabında yargılanması” ilkesine dayanarak kararını açıkladı. Jüri, Vecid’in protestolarda kullanılan zorlayıcı yöntemleri, kolluk kuvvetlerine talimat vermeyi ve sivillerin ölümüne doğrudan katkı sağlamayı “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirdi.
Kararda yalnızca eski Başbakan Vecid’e değil, aynı zamanda Eski İçişleri Bakanı Asaduzzaman Khan Kamal ve Bangladeş Polisi Genel Müfettişi Chowdhury Abdullah Al‑Mamun’a da benzer suçlamalarla aynı ağır cezaların uygulanacağı belirtildi. Bu üç isim de idam cezasına çarptırıldı ve karar, uluslararası hukuk camiası tarafından yakından takip ediliyor.
Kararın açıklanmasının ardından, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi “İdam cezasının insan hakları normlarıyla çeliştiği” yönünde bir bildiri yayımladı. Öte yandan, Bangladeş içinde bazı siyasi gruplar ve sivil toplum örgütleri, mahkemenin bağımsız ve adil bir süreç yürüttüğünü savunarak kararı destekledi.
Ancak, muhalif partiler ve insan hakları savunucuları, idam cezasının “aşırı ve geri dönüşü olmayan” bir yaptırım olduğuna dikkat çekerek, uluslararası baskının artacağını öngörüyor. Özellikle genç aktivist gruplar, Vecid ve diğer yetkililere yönelik kararların “toplumsal travmanın derinleşmesine” yol açabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Bu karar, Bangladeş’in iç ve dış politikalarında yeni bir dönemin habercisi olarak görülüyor. Uzmanlar, idam cezasının uygulanmasının ülkenin adalet sistemine dair algıyı değiştirebileceğini ve gelecekteki protestoların nasıl yönetileceği konusunda kritik bir örnek teşkil edeceğini belirtiyor.
Öte yandan, uluslararası gözlemciler, Bangladeş’in bu adımıyla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) ile ilişkilerinin daha da sıkılaşabileceğini ve bölgedeki insan hakları standartlarının yeniden gözden geçirileceğini tahmin ediyor.