Yıl sonu yaklaşırken, milyonlarca çalışanın gözleri 12 Aralık’ta başlayacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısına çevrildi. İlk oturumun Cuma günü yapılacağı kesinleşti ve masada en çok konuşulan konu, zam oranının hangi formülle belirleneceği oldu.

Uzmanların ve kamuoyu temsilcilerinin ortak görüşü, hedeflenen ve beklenen enflasyonun ortalamasına göre zam yapılması formülünün tercih edileceği yönünde. Bu yaklaşım, hem enflasyon programına uyumu korumak hem de asgari ücretin reel satın alma gücünü artırmak açısından kritik bir adım olarak görülüyor.
SGK Başuzmanı İsa Karakaş, Türkiye Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazısında yeni asgari ücret için üç olası senaryoyu şöyle sıraladı:
1. Düşük Senaryo: %25 zam, yeni brüt asgari ücret 27.600 TL.
2. Orta Senaryo: %30 zam, yeni brüt asgari ücret 28.700 TL.
3. Üst Senaryo (Cumhurbaşkanının destek artırımı): 29.000 TL.
Karakaş, bu rakamların mevcut enflasyon beklentileri ve işgücü maliyetleri göz önünde bulundurularak oluşturulduğunu belirtti.
Karakaş, yeni ücretin Şubat 2026’da işçinin cebine gireceği ve bu tarihte asgarinin açlık sınırının altında olmaması gerektiğini vurguladı. “En az 33.000‑34.000 TL bandı elzem. Açlık sınırının altında bir ücret, yasal düzenlemenin amacına aykırı olur.” diye ekledi. TÜRK‑İŞ’in belirlediği yaşam maliyeti esas alınırsa, asgari ücretin 40.000 TL’nin altında olmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Karakaş, hükümetin enflasyon programını bozmamak, istihdamı korumak ve işsizliği önlemek amacıyla dengeli bir artışa öncelik verdiğini belirtti. Öte yandan, işveren temsilcileri maliyet, ihracat ve rekabet gücü gerekçeleriyle daha sınırlı bir zam talep ediyor.
Karakaş, “5‑6 aydır yazdıklarımın arkasındayım, analizim net” diyerek senaryoların güçlü ihtimaller olduğunu tekrar vurguladı. Bu ifadeler, önümüzdeki hafta gerçekleşecek müzakerelerde tartışılacak temel rakamların bir ön gösterge olduğunu gösteriyor.
Asgari ücretin nihai seviyesinin belirlenmesi, sadece çalışanların geçim standardını değil, aynı zamanda enflasyon hedefleri, sosyal yardım politikaları ve genel ekonomik istikrarı da doğrudan etkileyecek. Tüm tarafların bu kritik dönemde atacağı adımlar, önümüzdeki aylarda Türkiye ekonomisinin seyrini şekillendirecek.