ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, 9 Kasım’da X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “ABD yasalarına göre, Türkiye’nin F‑35 programına geri dönmesi için artık S‑400 sistemini işletmemesi ve elinde bulundurmaması gerekmektedir” diyerek, iki program arasındaki zorunlu ayrımı netleştirdi. Barrack, ayrıca “Başkan Trump ile Başkan Erdoğan arasındaki olumlu ilişki, iş birliği için yeni bir atmosfer yaratmış ve bu konuda son 10 yılın en verimli görüşmelerini yapmamızı sağlamıştır” şeklinde bir çerçeve çizmeye çalıştı.
Bu açıklama, ABD’nin Türkiye’ye yönelik savunma satış politikasının ne kadar sıkı bir denetim altında olduğunu ve S‑400’ün stratejik bir engel olarak görüldüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Türkiye, aynı anda birden fazla savaş uçağı programını yürütme çabası içinde; F‑35 ve F‑16 modernizasyonu, Eurofighter alımları ve yerli KAAN projesi bir arada ele alınıyor. Bu çoklu yaklaşımın arkasında iki temel neden bulunuyor:
1. Yaşlanan filo: Türkiye’nin en yeni F‑16 alımı 2012’de gerçekleşti; geri kalan F‑16’lar 1987‑2000 arası üretildi. 70’ten fazla uçak hâlâ ikinci ve üçüncü nesil kategorisinde ve modernizasyon maliyetleri artıyor.
2. Bölgesel güvenlik ortamı: Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gerginlikler, Ankara’yı hem caydırıcı hem de projeksiyon kapasitesine sahip bir hava gücüne yönlendiriyor.
Bu bağlamda, Eurofighter alımları için Katar ve Umman’dan ikinci el uçakların temini, yerli mühimmat üretim kapasitesi ve F‑16 modernizasyonu gibi adımlar, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltma stratejisinin bir parçası olarak öne çıkıyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, Türkiye’nin aynı anda bu kadar çok projeye yönelmesinin temel nedeninin Türk Hava Kuvvetleri filosunun aşırı eskimesi olduğunu vurguladı. Ülgen, “F‑35’lerin programdan çıkarılması sonrası net bir plan eksikliği var; bu da stratejik bir boşluk yaratıyor” şeklinde uyardı.
Öte yandan, Foreign Policy Research Institute (FPRI) Başkanı Dr. Aaron Stein, mevcut tabloyu “yönetim zafiyeti” ve “kaotik” olarak nitelendiriyor. Stein, “Türkiye’nin F‑35 üretim zincirinden çıkması, uzun vadeli savunma sanayii hedeflerini ciddi şekilde sekteye uğratıyor” diyerek, Eurofighter’ların radar ve mühimmat üstünlüğünün kısa vadeli bir çözüm olabileceğini, ancak beşinci nesil bir platforma geçişin hâlâ kritik bir hedef olduğunu belirtiyor.
Eurofighter Typhoon, F‑16’a kıyasla daha gelişmiş bir av‑saldırı kombinasyonu sunuyor; özellikle radar menzili, süzülme hızı ve çoklu görev kapasitesi açısından öne çıkıyor. Ayrıca, Eurofighter’ların yerli mühimmat üretimi, ABD’ye bağımlılığı azaltarak stratejik otonomi sağlıyor. Ancak maliyet açısından, bir Eurofighter’ın birim fiyatı yaklaşık 90‑100 milyon dolar iken, bir F‑35’in birim fiyatı 80‑90 milyon dolar arasında değişiyor; bu da bütçe planlamasını zorlaştırıyor.
Barış ve güvenlik politikalarının merkezinde NATO’nun 5. maddesi yer alıyor: “Bir ittifak üyesine yapılacak saldırı, tüm ittifak üyelerine yapılmış sayılır.” Türkiye’nin Rus S‑400 sistemi, NATO içinde güven sorunu yarattı; bu durum, ABD’nin F‑35 ve F‑16 modernizasyonu konusundaki tutumunu doğrudan etkiliyor. Barın Kayaoğlu’nun görüşüne göre, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya saldırısı, Batı’nın Türkiye’ye stratejik bir ortak olarak bakışını yeniden şekillendirdi; ancak S‑400 hâlâ “güvenlik açığı” olarak algılanıyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin İttifak içinde tam güven sağlayabilmesi için hem savunma hem de saldırı kapasitelerini modernize etmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle İran’ın kitlesel drone tehditleri ve Ukrayna’daki yüksek teknoloji silah kullanımı, F‑16 radarlarının tek başına yeterli olmayabileceğini gösteriyor.
Türkiye’nin yerli beşinci nesil savaş uçağı KAAN, 2030’larda hizmete girmesi hedefleniyor. Proje, yerli motor, avionik ve silah entegrasyonu gibi alanlarda büyük bir teknik sıçrama vaat ediyor. Ancak, motor geliştirme sürecinin 2030’lu yıllara sarkması, KAAN’ın ilk teslimatının altıncı nesil uçakların ortaya çıkmasıyla aynı döneme denk gelmesi riskini taşıyor. Bu durum, Ankara’nın hâlâ dış kaynaklardan uçak temin etme ihtiyacını artırıyor.
Sinan Ülgen, “KAAN’ın zamanında üretime geçip geçmemesi, Türkiye’nin uzun vadeli havacılık stratejisinin belirleyicisi olacak” diyerek, projeye yönelik teknik ve mali desteklerin artırılması gerektiğini belirtiyor.

Bu görsel, Türkiye’nin mevcut ve potansiyel savaş uçağı çeşitliliğini özetliyor; F‑35, F‑16, Eurofighter ve yerli KAAN projeleri yan yana gösteriliyor.
ABD’nin Tom Barrack uyarısı, Türkiye’nin savunma politikasında bir dönüm noktası yaratıyor. S‑400’ün elden çıkarılması koşuluyla F‑35 programına geri dönme ihtimali, Ankara’nın “çoklu platform” stratejisini yeniden şekillendirebilir. Uzmanlar, kısa vadeli Eurofighter alımlarıyla geçici bir denge sağlanabileceğini, ancak uzun vadede yerli KAAN projesinin başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. NATO içinde tam güvenin yeniden tesis edilmesi ise, hem S‑400’ün kaldırılması hem de bölgesel güvenlik ortamının istikrara kavuşmasıyla mümkün olacaktır.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik bu uyarısı, aslında bir tür ‘ev ödevi’ gibi görünüyor. S-400 sistemini kaldıralım, F-35 programına geri dönelim derken, acaba bu kadar basit mi?