Düzce Üniversitesi, 1. Uluslararası Deniz Hukuku ve Teknolojileri Sempozyumu’na ev sahipliği yaparak, Türkiye’nin denizcilik politikalarına ışık tutacak bir platform sundu. IMLTech 2025 adı altında gerçekleşen etkinlik, Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi Başkanı ve eski Başbakan Binali Yıldırım’ın katılımıyla daha da önem kazandı.

Sempozyumun iki ana nedeni Düzce’nin stratejik konumu ve bölgedeki Sakarya/Akçakoca doğalgaz sahalarının potansiyeli olarak gösterildi. Rektör Nedim Sözbir’in denizcilik geçmişi de organizasyonun deniz hukuku konusundaki uzmanlığını pekiştirdi.
“Deniz hukuku sözleşmesinin uygulanmasında bizim için en büyük sorun adalar denizi ve Kıbrıs meselesidir.” diyerek konuşmasına başlayan Yıldırım, adalar denizi kavramını Türkiye’nin coğrafi gerçekliği olarak tanımladı. Yunanistan ile Türkiye’nin bu konuda farklı tezlere sahip olduğunu, Türkiye’nin 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmadığını belirtti.
Yıldırım, ABD’nin de sözleşmeye taraf olmadığını örnek göstererek, “ABD imzalamış ama taraf olmamış; çünkü denizin dibindeki büyük kaynakları ve nadir elementleri kendi mülkü gibi görüyor.” şeklinde açıklama yaptı. Bu çerçevede Türkiye’nin “adalar denizi” üzerine odaklandığını, sözleşmeye taraf olmanın ülkenin deniz sahasını sınırlayacağı ve İstanbul‑Çanakkale‑Fethiye rotasının tamamen uluslararası sulardan geçmesi anlamına geleceğini vurguladı.
“Biz taraf olmamamıza rağmen teamüller açısından sözleşmenin birçok hükmünü uyguluyoruz.” diyerek, uluslararası teamüllerin Türkiye’nin deniz politikasında pratik bir çerçeve oluşturduğunu ifade etti.
Yıldırım ayrıca açık deniz serbestliğini sahiplenerek, “Açık denizler aslında herkesin malıdır. Hiçbir ülke tek başına hak iddia edemez.” şeklinde bir tutum sergiledi. Boğazların Montrö Sözleşmesi çerçevesindeki özel geçiş şartlarından bahsederek, Ukrayna‑Rusya savaşı sırasında uygulanan geçiş protokollerine değindi ve bu uygulamaların dünya tarafından kabul edildiğini belirtti.
Son olarak, Kıbrıs meselesine de değinen Yıldırım, “Kıbrıs sorunu, deniz hukuku bağlamında adalar denizi sorunu ile yakından ilişkilidir; bu yüzden çözüm için diplomatik ve hukuki çabalarımızı artırmalıyız.” şeklinde bir vurgu yaptı.
Yıldırım’ın açıklamaları, sadece bir sempozyum konuşması olmaktan çıkıp, Türkiye’nin deniz politikası, enerji güvenliği ve bölgesel jeopolitik stratejileri üzerine bir manifestoya dönüştü. “Denizler üzerindeki yüzde 90’lık taşıma hacmi, ülkemizin ekonomik ve stratejik çıkarlarının temelini oluşturur.” diyerek, deniz hukuku çerçevesinde atılacak her adımın ülkenin küresel ticaret ve enerji arz güvenliğine doğrudan etkisi olduğunu hatırlattı.
Uzmanlar, Yıldırım’ın “adalar denizi” vurgusunun, Türkiye’nin kıyı devletleriyle olan deniz sınırları ve kıta sahanlığı iddialarını yeniden şekillendirebileceğini ve bölgesel güç dengelerini etkileyebileceğini belirtiyor.
Bu bağlamda, IMLTech 2025 Sempozyumu, sadece akademik bir buluşma değil, Türkiye’nin deniz hukukuna dair stratejik bir yol haritasının çizildiği bir platform olarak hafızalarda yer edecek.