Dünya genelinde yenilenebilir elektrik üretimi, kömür bazlı enerji üretimini ilk kez geride bıraktı. Güneş ışınları zayıfladığında ve rüzgar durmuşta enerji kesintileri riski artıyor; bu da depolama teknolojilerine olan talebi katlanarak yükseltiyor.
Şebeke ölçeğinde lityum pil ve pompalı hidroelektrik çözümleri hâlâ hakim olsa da, yüksek maliyet ve coğrafi sınırlamalar yeni alternatiflerin önünü açıyor. Sıvı hava enerjisi, bu bağlamda yüksek enerji yoğunluğu ve uzun vadeli depolama avantajlarıyla dikkat çekiyor.


Teknoloji, 1977’de ortaya atılan bir konsept üzerine inşa edilmiştir, ancak 21. yüzyıla kadar geniş ölçekli uygulamalara geçilmemiştir. Süreç üç aşamadan oluşur:
1. Hava Toplama ve Temizleme: Çevreden alınan hava, nem ve kirleticilerden arındırılır.
2. Yüksek Basınçta Sıkıştırma: Hava, çok yüksek bir basınca (yaklaşık 200 bar) kadar sıkıştırılır; bu aşama enerji yoğunluğunu artırır.
3. Sıvılaştırma: Sıkıştırılmış hava, çok akışlı ısı değiştiriciler aracılığıyla -150 °C’ye kadar soğutularak sıvı hâle getirilir. Bu sıvı, enerji talebi geldiğinde buharlaştırılarak tekrar gaz hâline döner ve türbinleri döndürür.
MIT’den kimya mühendisi Shaylin Cetegen “Şebekeden çektiğimiz ekstra enerji, bu sıkıştırma‑sıvılaştırma döngüsünü destekliyor” diyor.
Highview Power, 20 yıldır sıvı hava depolama üzerine çalışıyor ve Carrington projesi, şirketin en büyük ticari girişimi olarak planlandı. 300 MWh depolama kapasitesi ve 6 saatlik 50 MW çıkış sağlayacak tesis, 2026 Ağustos ayında ilk aşama olarak devreye alınacak. Bu aşamada sistem, şebeke frekansını dengelemek için çalışacak, ancak elektrik üretmeyecek.
İkinci aşama 2027’de tamamlanacak ve tesis tam kapasiteyle elektrik üretecek. Highview, bu elektriği şebekeye satıp gelir elde etmeyi planlıyor. Şirket yöneticisi Richard Butland, “Geleneksel gazlı santraller yerine bu sistem, şebekenin istikrarını sağlamak için çok daha düşük bir maliyet sunuyor” şeklinde konuştu.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, şebeke ölçeğinde pil depolama kapasitesi 2013’te 1 GW iken 2023’te 85 GW’ı aştı. Ancak sıvı hava, megavat‑saat başına 45 USD maliyetle en rekabetçi seçenek olarak öne çıkıyor; bu rakam pompalı hidro (≈120 USD) ve lityum‑iyon piller (≈175 USD) ile kıyaslandığında ciddi bir avantaja işaret ediyor.
Highview’ın yaptığı bir modelleme, ABD’nin 18 bölgesinde 40‑yıllık proje ömrü boyunca enerji alım‑satımından elde edilebilecek kazancı analiz etti. En agresif karbonsuzlaştırma senaryosunda bile Florida ve Teksas dışındaki bölgelerde uygulanabilirlik sınırlıydı; ancak ekonomik destek ve sübvansiyonlar olmadan uzun vadede kârlılık zorlaşıyor.
Sıvı hava depolama teknolojisinin yaygınlaşması, yenilenebilir enerji entegrasyonunu hızlandıracak kritik bir köprü olarak görülüyor. Hükümetlerin araştırma ve geliştirme (AR‑GE) sübvansiyonları, ilk sermaye maliyetlerini düşürerek teknolojinin kısa vadeli ekonomik sürdürülebilirliğini sağlayabilir.
Uzmanlar, yenilenebilir enerji üretiminin artmasıyla birlikte enerji fiyatlarındaki oynaklığın da artacağını ve bu durumun sıvı hava gibi düşük maliyetli depolama çözümlerinin cazibesini güçlendireceğini vurguluyor. Bu çerçevede, İngiltere’nin “Net‑Sıfır 2050” hedefi, yüksek kapasiteli enerji depolama projelerine öncelik tanıyacak politikalarla desteklenebilir.
Sonuç olarak, Carrington projesi yalnızca bir pilot tesis olmanın ötesinde, küresel ölçekte sıvı hava teknolojisinin ticari uygulanabilirliğini gösterecek bir referans noktasıdır. Başarı, diğer ülkelerde benzer yatırımların önünü açarak, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmada önemli bir adım olacaktır.