Beyaz Saray’ın yeni “Ulusal Güvenlik Stratejisi” belgesi, Avrupa’yı ağır ifadelerle suçlarken, AB’nin en yüksek dış politika temsilcisi Kaja Kallas, bu eleştirileri “müttefikliğin temellerini sarsmamalı” diyerek yanıtladı.

Kallas, Katar’da düzenlenen Doha Forumu’nda bir panelde, ABD’nin strateji belgesinde Avrupa’ya yönelttiği bir dizi suçlamanın “gerçeklerin bir kısmını yansıtıyor” olduğunu, ancak bunların “kurtarıcı bir diyalogdan ziyade bir uyarı niteliğinde” olduğunu belirtti.
“Avrupa’ya baktığımız zaman, Rusya’ya karşı kendi gücünü hafife aldığını görüyoruz” diyen Kallas, kıtanın daha özgüvenli ve proaktif bir tutum sergilemesi gerektiğini vurguladı. Washington ile Brüksel arasındaki görüş ayrılıklarını kabul ederken, temel prensibin hâlâ geçerli olduğuna inandığını sözlerine ekledi.
Belgede, “Avrupa medeniyetinin yok olma tehlikesi altında” ifadesiyle, kıtanın güvenilir bir müttefik olma statüsünü kaybedebileceği öne sürülüyor. Ayrıca AB’nin “antidemokratik” olduğuna dair suçlamalar ve “Avrupa’nın mevcut rotasının ABD tarafından düzeltilmesi gerektiği” yönündeki öneriler de yer alıyor.
Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, X hesabından yaptığı paylaşımda, belgedeki dilin “Kremlin’in kafalarına benzer” olduğunu ve bu tarz bir söylemin “Avrupa’daki aşırı sağcıların da yanında” durduğunu dile getirdi.
Eski Letonya Başbakanı Krisjanis Karins ise Reuters’a verdiği röportajda, strateji belgesinin Rusya’yı “mutlu edeceği” ve “transatlantik ittifakın en büyük arıza sebebinin ABD’nin kendisi” olduğunu savundu.
Belgede ayrıca NATO üyesi bazı ülkelerin “uzun vadede halkın çoğunluğunun Avrupa kökenli olmayacağı” gibi bir iddiaya da yer verildi. Bu, hem güvenlik hem de demografik politikalar açısından yeni bir tartışma başlatıyor.
Şu ana kadar AB’den, görevdeki bir devlet başkanı veya hükümet temsilcisinden resmi bir açıklama gelmedi. Siyasi uzmanlar, bu suskunluğun, Avrupalı liderlerin ABD Başkanı Donald Trump’ı (veya halihazırda ABD yönetimini) kızdırmaktan kaçınma stratejisiyle açıklanabileceğini düşünüyor.
Transatlantik ilişkilerin geleceği, bu tür stratejik belgeler ve karşılıklı açıklamalar ışığında yeniden değerlendirilecek gibi görünüyor.