Tuğçe SEZER ODABAŞI‑Fırat ALKIZ tarafından İstanbul’da Turkuvaz Medya Merkezi’nde gerçekleştirilen 5. Finansın Geleceği Zirvesi ve Para Sohbetleri, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açılış konuşmasıyla başladı. Zirveye Ahmet Burak Dağlıoğlu, Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, İbrahim Ömer Gönül, Korkmaz Ergun ve Sinan Köksal gibi ekonomi ve finans dünyasının önde gelen isimleri de katıldı.
“Reel sektör‑finans sektörü birbirinin rakibi değil, birbirini tamamlayan iki sektördür.” diyerek Yılmaz, bütüncül bir bakış açısının önemini vurguladı.


“Son 22 yılın ortalamasına bakarsak, dünya ekonomisinin yıllık büyümesi %3,5 civarında seyretti.” diye açıklayan Yılmaz, IMF tahminlerine göre 2025‑2026 döneminde bu oranların %3,1‑%3,2’ye gerilemesinin beklendiğini dile getirdi. Ticaret hacmindeki yavaşlama ise “tarihi %4,1 ortalamasının altında, %3 seviyesine geriledi” şeklinde özetlendi.
Bu veriler, küresel ticaretin büyümesinin ekonomik büyümeyi geride bıraktığı bir döneme işaret ediyor ve daha kapalı bir dünya algısının ekonomiyi zorladığını gösteriyor.
Cevdet Yılmaz, 2026’da Türkiye için nispi olarak daha olumlu bir ortam öngörüyor. Bu iyimserliğin üç temel nedeni var:
1. Ticaret ortaklarının büyüme performansı: Avrupa Birliği ve MENA bölgesi, Türkiye dış ticaretinin %70’ini oluşturuyor ve bu bölgelerin büyüme beklentileri 2026’da iyileşiyor.
2. Döviz kurunün tek başına ticareti belirlemediği, asıl belirleyicinin ortak ülkelerin ekonomik sağlığı olduğu vurgulandı.
3. Yapısal reformlar ve enerji politikaları sayesinde dış ticaretin dayanıklılığı artırılıyor.
Yılmaz, küresel finansal koşulların enflasyonun yavaş, faizlerin ise gerileme eğiliminde olduğunu ve gelişmekte olan ülkeler için daha elverişli bir ortam oluştuğunu belirtti. Petrol ve diğer emtia fiyatları da daha ılımlı bir seyir izliyor. Türkiye, yıllık 60 milyar dolardan fazla enerji harcamasını azaltma potansiyeli buluyor.
Türkiye’nin finansal istikrarı sağlama önceliği vurgulandı. Enflasyonla mücadelede para politikası yanında mali disiplin, tasarruf tedbirleri ve yapısal dönüşümler de önemli bir rol oynuyor. Enerji paketi, yenilenebilir enerji teşvikleri, iklim kanunu ve arz‑yanlı politikalar, özellikle konut ve gıda alanında fiyat baskılarını hafifletmeyi hedefliyor.
Yılmaz, Türk finans sektörünün küresel belirsizlikler karşısındaki dayanıklılığını ve uluslararası standartlara uyumunu öne çıkararak, aktif banka varlıklarının 44,1 trilyon TL, kredilerin 21,6 trilyon TL ve mevduatın 25,4 trilyon TL seviyelerine ulaştığını paylaştı. Sermaye yeterlik oranının %18,9 olması, yasal minimumun iki katından fazla bir güvenlik marjı sunuyor.
Yılmaz, “Reel sektör‑finans sektörü aynı resmin iki parçası” diyerek, kısa vadeli çıkar çatışmalarının ötesinde, bütüncül bir bakışın uzun vadeli büyümeyi destekleyeceğini vurguladı. Sağlam bir reel ekonomi, finansal sistem için zemin oluşturur; güçlü bir finans sektörü ise reel yatırımın önünü açar. Bu karşılıklı fayda zinciri, Türkiye’nin 2025‑2026 hedeflerine ulaşmasında kilit bir unsur olarak görülüyor.