İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Hollanda’nın Lahey kentinde gerçekleşen Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Üye Devletler 30’uncu Konferansı’na katıldı. Konferans sırasında Arakçi, “İsrail sadece koruma altındaki nükleer tesisleri hedef almakla kalmadı, aynı zamanda OPCW denetimi altında olan kimyasal tesisleri de hedef aldı” diyerek, bu saldırıların kimyasal ve radyoaktif maddelerin yayılım riskini ciddi şekilde artırdığını vurguladı.

Arakçi, “Böyle bir sızıntı, İran sınırlarının ötesinde insan sağlığı ve çevre açısından felaket sonuçlar doğurabilirdi” şeklinde uyarıda bulundu. Bu açıklama, bölgedeki mevcut güvenlik endişelerinin ötesinde, uluslararası hukuk ve kimyasal silahların yayılmasını önleme çabalarına doğrudan bir darbe olarak yorumlandı.
Bakan Arakçi, Kimyasal Silahlar Sözleşmesini “insanlığın ortak vicdanının ürünü” olarak tanımlayarak, Saddam Hüseyin’in 1980’lerde İran’a yönelik kimyasal saldırılarını hatırlattı. “Biz İranlılar, o 8 yıl süren savaşın acılarını hâlâ taşıyoruz. Gazilerimiz, mağdurlarımız ve aileleri hâlâ aynı yaralarla yaşam mücadelesi veriyor” diyerek tarihsel bir bağlam kurdu ve güncel saldırıların bu trajediyi tekrarlama riski taşıdığını belirtti.
Arakçi, “Uluslararası nitelikteki ağır suçlarda zaman aşımı yoktur. Gerçek ortaya çıkmalı ve adalet sağlanmalıdır” diyerek, kimyasal silah kullanımının **insanlık suçları** arasında yer aldığını vurguladı. Ayrıca, Saddam rejiminin kimyasal programını destekleyen ülkeler, şirketler ve bireylerin de sorumlu tutulması gerektiğini dile getirdi.
“Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2. (4) maddesi, devletlerin birbirine karşı güç kullanmasını yasaklar ve bu madde sistemli olarak ihlal edilmektedir” şeklinde uyarıda bulunan Arakçi, bu ihlallerin “zamanla normalleştirildiğini” ve “kural temelli uluslararası düzenin tek taraflı politikalara dönüşmekte olduğunu” söyledi.
İsrail’in bölgedeki operasyonlarını “ABD’nin desteği ve bazı Avrupa ülkelerinin sessizliği”yle ilişkilendiren Arakçi, “ABD’nin uluslararası hukuku küçümseyen tutumu, yasaklı silahların kullanılmasını meşrulaştıran bir güce dayalı düzen arayışına dönüşmüştür” dedi. Özellikle Gazze ve Lübnan’da kullanılan misket bombaları gibi yasaklı silahların hâlâ kullanılabildiği gerçeğini vurguladı.
Arakçi, “Bölgemiz, hukuksuzluğun en yoğun yaşandığı coğrafyadır” diyerek, İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik saldırılarını da hatırlattı. “Geçen haziranda gerçekleşen saldırı ve ardından gelen ABD müdahalesi, uluslararası hukukun yerine açık zorbalığın hakim olduğunu bir kez daha gösterdi” ifadelerini kullandı.
İsrail’in yalnızca nükleer tesisleri değil, OPCW denetimi altındaki kimyasal tesisleri de hedef alması, BM Şartı, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) ve Kimyasal Silahlar Sözleşmesi gibi temel uluslararası belgelerin ihlali anlamına geliyor. Arakçi, “Bu tür bir sızıntı, İran sınırları dışındaki insan sağlığı ve çevre için büyük bir tehdit oluşturur” diyerek potansiyel felaket senaryolarına dikkat çekti.
OPCW’nin “tarafsızlık, eşitlik ve ayrımcılık yapmama” ilkeleri çerçevesinde çalışması gerektiğini vurgulayan Arakçi, örgütün teknik görevini özgürce yerine getirmesinin “kitle imha silahlarını tamamen ortadan kaldırma” amacına hizmet edeceğini belirtti.
Arakçi, “İsrail hiçbir silahsızlanma anlaşmasına taraf olmadığından, bölgedeki kitle imha silahlarından arındırılmış bir alanın tek engeli olarak kalmaktadır” dedi. “Bu yüzden İsrail’in Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne katılması ve tam denetim altında tutulması zorunludur” şeklinde bir çağrıda bulundu.
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin “en başarılı silahsızlanma anlaşması” olduğunu hatırlatan Arakçi, sözleşme hükümlerinin “seçici ya da siyasi amaçlarla uygulanması, ortak hedeflere zarar verir” uyarısında bulundu. Özellikle ABD ve bazı ülkelerin sözleşmeye uyum eksikliği, örgütün güvenilirliğini zedelemektedir.
ABD’nin “dünyanın en büyük beyan edilmiş kimyasal silah stoklarına sahip” olduğu, ancak bu stokların imha sürecinin “yıllarca geciktiği” ve şeffaflık eksikliği nedeniyle eleştirildi. Arakçi, bu durumun “diğer ülkeleri eleştirme haklarını yitirdiğini” belirtti.
Tek taraflı yaptırımların İran’daki kimyasal silah mağdurlarının tedavisini engellediğini vurgulayan Arakçi, “Bu yaptırımlar, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir ve mağdurların gerekli ilaç ve tıbbi ekipmanlara erişimini kısıtlamaktadır” dedi. Tüm devletlerin, özellikle Saddam’ın kimyasal programına katkı sağlayanların sorumluluğunu kabul etmesi gerektiğini hatırlattı.
Arakçi, “İran, kimyasal ve nükleer saldırıların durdurulması, uluslararası denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve sorumlu devletlerin adalet önüne çıkarılması için tüm uluslararası toplumu harekete geçmeye davet ediyor” diyerek konuşmasını sonlandırdı.