Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Urfa milletvekili Ömer Öcalan, amcası Abdullah Öcalan ile yaptığı telefon görüşmesinin detaylarını Mezopotamya Ajansı‘na aktardı. Görüşmede, Türkiye’deki mevcut siyasi sürecin yalnızca AK Parti ve MHP’ye indirgenemeyeceği, tüm devletin ortak sorumluluğu olduğu vurgulandı.
“Bu süreç AK Parti’nin ve MHP’nin süreci değildir; bütün devleti ilgilendiren bir süreçtir” diyerek Öcalan, sürecin kapsayıcı bir yapıya sahip olması gerektiğini belirtti.

Öcalan, özellikle CHP’nin sürece katılımının “anlamlı ve kıymetli” olduğunu, bu katılımın sürecin meşruiyetini ve toplumsal kabullenişini artıracağını ifade etti. “Böyle büyür” sözleri, muhalefetin de aktif bir rol üstlenmesinin gerekliliğine işaret ediyor.
Bu açıklama, Türkiye siyasetindeki kutuplaşmanın ortasında, muhalefet partilerinin de barış ve çözüm süreçlerine dahil edilmesi gerektiği tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Görüşmede, Türkiye’nin Suriye politikası da ele alındı. Öcalan, “Suriye meselesi Suriye ile çözülmelidir” diyerek, Türkiye’nin Suriye’nin iç işlerine doğrudan müdahale etmemesi gerektiğini vurguladı. Kürt temsilcileriyle iletişime geçilmesi ve bölgedeki Kürt liderleri Ahmet el‑Şara yerine Mazlum Kobani ve İlham Ahmed gibi isimlerle temasta bulunulmasının daha verimli olacağını belirtti.
Öcalan, Kürt halkının Türkiye Cumhuriyeti’ye entegrasyonunun demokratik cumhuriyet temelli bir süreç olduğunu ve bu sürecin kimlik, dil ve kültürün korunmasıyla gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti. “Devletin sizi kimliğinizle, kültürünüzle, düşüncenizle, coğrafyanızla, ülkenizle, inancınızla kabul etmesi anlamına geliyor” diyerek, asimilasyon değil çokkültürlülük ilkesine vurgu yaptı.
Bu açıklamalar, uzun süredir devam eden Kürt sorununun çözümüne dair yeni bir bakış açısı sunarken, aynı zamanda Türkiye’nin iç ve dış politikalarında nasıl bir denge kurması gerektiği sorusunu da gündeme taşıdı.
Öcalan’ın bu mesajı, hem iç siyasette muhalefetin rolüne hem de bölgesel politikalara dair yeni bir tartışma zemini hazırlıyor. CHP’nin sürece aktif bir biçimde dahil olması, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine yeni bir ivme kazandırabilir. Ancak bu süreç, tüm siyasi aktörlerin sorumluluk alması ve gerilimlerin diyalog yoluyla aşılmasıyla mümkün olacaktır.