Gizli Füze Görüntülendi
Kaliforniya semalarında 29 Ekim akşamı yapılan bir test sırasında, havacılık fotoğrafçısı Ian Recchio, Owen Vadisi üzerinde uçan bir
B-52 Stratofortress bombardıman uçağını kaydetti. Görüntülerde, uçağın kanadına takılmış tanımlanamayan bir silah sistemi net bir şekilde görüldü.
Bu silahın
AGM-181 Uzun Menzilli Stand‑Off (LRSO) nükleer füze olduğu hemen öne sürüldü. The Aviationist dergisi, fotoğrafta görülen yapı ile ABD Hava Kuvvetleri'nin resmi taslakları arasında neredeyse %99 benzerlik olduğunu bildirdi.

Füzenin Teknik Özellikleri
AGM-181, test aşamasında
5 ila 150 kiloton arasında değişen W80‑4 savaş başlığı taşıyabilecek kapasitede. Bu, 1945'te Hiroşima'ya atılan atom bombasının
on katı büyüklüğünde bir yıkım gücüne denk geliyor. Füzenin 2030 yılına kadar tam hizmete girmesi hedefleniyor.
Yeni sistem sadece
B‑52 platformları için değil, geliştirilen
B‑21 gizli bombardıman uçaklarıyla da entegre edilecek. Uzmanlar, bu entegrasyonun ABD'nin
nükleer caydırıcılık politikalarını yeniden tanımlayacağını vurguluyor.
Trump'ın Emri ve Uluslararası Yankılar
ABD Başkanı
Donald Trump, geçtiğimiz hafta yaptığı bir basın açıklamasında, “rakip güçlerle eşit şartlarda nükleer testlerin başlatılması” talimatını verdi. Enerji Bakanı Chris Wright ise bu testlerin “kritik olmayan” denemelerle sınırlı kalacağını belirtti.
Bu gelişmeler, küresel nükleer silahlanma yarışının hız kazandığını gösteriyor. Rusya, geçen ay
“Burevestnik” adı verilen nükleer enerjiyle çalışan seyir füzesinin test edildiğini açıklamıştı. Uzmanlar, iki süper güç arasında bir silahlanma yarışı riskinin arttığını ve diplomatik diyalogların önemine vurgu yaptığını hatırlatıyor.
Gelecek İçin Ne Anlam Taşıyor?
AGM‑181'in operasyonel hale gelmesi, ABD’nin stratejik havacılık kabiliyetlerini
yüksek irtifa, uzun menzil ve
yüksek yıkım kapasitesi açısından güçlendirecek. Ancak aynı zamanda bölgesel istikrar üzerindeki potansiyel etkileri, uluslararası güvenlik topluluğu tarafından yakından izleniyor. Bu silahın gerçek zamanlı olarak nasıl kullanılacağı, uluslararası hukuk ve nükleer anlaşmalara ne ölçüde uyum sağlayacağı ise hâlâ belirsizliğini koruyor.