Tuğçe SEZER ODABAŞI‑Fırat ALKIZ tarafından İstanbul’da düzenlenen 5. Finansın Geleceği Zirvesi ve Para Sohbetleri, Turkuvaz Medya Merkezi’nde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açılış konuşmasıyla başladı. Zirveye, Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu, BDDK Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, SPK Başkanı İbrahim Ömer Gönül, Borsa İstanbul Genel Müdürü Korkmaz Ergün ve Turkuvaz Medya Marka ve Pazarlama Grup Başkanı Sinan Köksal da katıldı. 

Cevdet Yılmaz, son 22 yılın ortalamasına baktığımızda dünya ekonomisinin yıllık %3,5 büyüdüğünü, ancak 2020‑2024 döneminde %2,6’ya gerilediğini vurguladı. 2025‑2026’da IMF tahminlerine göre büyümenin %3,1‑%3,2 bandında olması bekleniyor. Ticaret hacmindeki büyüme ise tarihsel %4,1 ortalamanın altında, %3 seviyesinde seyrediyor. Bu durum, küresel ticaretin giderek daha kapalı bir dünyaya doğru yöneldiğinin sinyalini veriyor. Yılmaz, “Bu şartlarda kendi ekonomimize ve içinde finansal bakış açısına odaklanmalıyız” diyerek vurguladı.
Yılmaz, 2025’e kıyasla 2026’da Türkiye için daha olumlu bir ortam öngörüyor. Bu iyimserliğin üç temel nedeni var: ticaret ortaklarının büyüme performansı, küresel finansal koşulların iyileşmesi ve emtia fiyatlarının istikrar kazanması. Özellikle Avrupa Birliği ve MENA (Kuzey Afrika‑Orta Doğu) bölgelerinin büyüme beklentileri, ihracatın sürdürülebilirliğini destekleyecek. Kur dalgalanmalarından ziyade ortakların büyümesinin dış ticareti belirlediğini hatırlattı.
Dünya genelinde enflasyonun yavaş düşüş eğiliminde olduğu, faiz oranlarının ise küresel ölçekte gerilediği belirtiliyor. Yılmaz, “Finansal koşullar, gelişmekte olan ülkeler için daha elverişli bir hâle geliyor” diyerek, Türkiye’nin de bu olumlu döngüden faydalanabileceğini belirtti. Petrol ve diğer emtia fiyatlarının da daha ılımlı bir seyir izlemesi, enerji ithalatçısı Türkiye için ekonomik bir nefes alma fırsatı sunuyor; geçen yıl yalnızca enerjiye 60 milyar dolar harcandı.
Türkiye’nin büyümeyi sürdürdüğü, reel ekonomiyi koruduğu ve kapasitesini artırdığı vurgulanıyor. Ancak finansal piyasalarda ortaya çıkan sorunlar, özellikle enflasyon, öncelikli bir meydan okuma olarak ortaya çıktı. Yılmaz, “Şu anki önceliğimiz finansal istikrarı sağlamak ve enflasyonu düşürmek” diyerek, paranın sıkı tutuşu ve mali disiplinin birlikte yürütülmesi gerektiğini ifade etti.
Enflasyonla mücadelede sadece para politikası yeterli değil; maliye politikaları, tasarruf tedbirleri, yapısal dönüşümler ve iklim kanunu gibi araçlar da devreye giriyor. Yılmaz, enerji paketinin çıkarılması, yenilenebilir enerjiye teşvikler, madencilik ve enerji sektöründeki düzenlemelerle bütçe disiplini ve yapısal dönüşüm sağlandığını belirtti. Ayrıca konut ve gıda gibi düşük gelirli grupların harcama kalemlerine odaklanarak, arz‑yan yönlü politikalarla enflasyonun kontrol altına alınması hedefleniyor.
Yılmaz, Türk finans sektörünün küresel belirsizlikler karşısında dayanıklı, uluslararası standartlara uyumlu ve dönüşüm kapasitesi yüksek olduğunu vurguladı. Ekim ayı itibarıyla bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 44,1 trilyon TL, krediler 21,6 trilyon TL, mevduat 25,4 trilyon TL seviyesine ulaşmış. Sermaye yeterlilik oranı %18,9 – yasal minimum %8’in çok üzerinde – sektörel dayanıklılığın bir göstergesi.
Yılmaz, “Reel sektör‑finans sektörü birbirinin rakibi değil, birbirini tamamlayan iki parçadır. Reel sektör ne kadar sağlam olursa, finans sektörü için de o kadar sağlıklı bir zemin oluşur. Finans sektörü ise ne kadar güçlenirse, reel sektörün önünü açar.” şeklinde özetledi. Kısa vadeli çıkar çatışmalarının ötesinde, ikisini aynı resmin iki parçası olarak görmek, sürdürülebilir büyüme için kritik bir strateji olarak sunuluyor.