İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak”, “Kabul etmek veya bulundurmak” ve “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kullanmak, kullanılmasına yer ve imkan sağlamak” suçlamalarıyla toplamda sekiz kişiyi kapsayan geniş çaplı bir soruşturma başlattı. Soruşturmanın odak noktası, medya mensuplarının da içinde bulunduğu bir çeteyle bağlantılı olduğu iddia edilen uyuşturucu ticareti ve dağıtım ağıydı.
Geçtiğimiz akşam saatlerinde İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, “gözaltına alındıktan sonra adli tıp kontrolünden geçen” şüphelileri Adliye’ye sevk etti. Gözaltına alınanların tam listesi şu şekildedir: Mehmet Akif Ersoy, Ufuk Tetik, Elif Kılınç, Dilara Yıldız, Mustafa Manaz, Gizem Aybaktı, Ebru Gülan ve Buse Öztay. Şüpheliler arasında gazetecilik geçmişi bulunan Ersoy, Habertürk’teki görev süresi boyunca haber üretim ve yayın süreçlerine müdahil olmuştu.

Gözaltına alınan dört isim – Mehmet Akif Ersoy, Ufuk Tetik, Mustafa Manaz ve Ebru Gülan – tutuklama talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildi. Hakim, delillerin ağırlığını ve tutukluluk riskini göz önünde bulundurarak, bu dört şüpheliye tutuklama kararı verdi. Diğer dört şüpheli ise “yurt dışı çıkış yasağı” ve adli kontrol şartıyla hakimliğe sevk edildi.
Mahkeme sırasında, ufak bir olay daha yaşandı: Şüphelilerden Ufuk Tetik, bir basın mensubunun kameraya çektiği görüntüye eliyle dokunarak müdahale etti. Olay, mahkeme salonunda kısa bir gerilim anına neden oldu ve güvenlik görevlileri hızlıca durumu kontrol altına aldı.
Bu tutuklamalar, Türkiye’de medya özgürlüğü ve adli süreçler hakkında geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Bazı sivil toplum kuruluşları, gazetecilerin tutuklanmasının basın özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiğini savunurken, adli makamlar soruşturmanın suç odaklı bir çalışma olduğunu vurguluyor. Olay, özellikle “gazetecilik mesleğinin sınırları” ve “kamu görevi ile suç iddialarının çakışması” üzerine yeni bir gündem oluşturdu.
Gazetecilerin tutuklanması gerçekten endişe verici. Medya özgürlüğü ne olacak?