Prof. Dr. Veysi Çeri, son 10‑20 yılda otizm tanılarının beş‑altı kat artış gösterdiğini vurguladı. Her 100 çocuktan 3’ünün otizm spektrum bozukluğu (OSB) ile yaşamaya başladığını belirten uzman, bu oranların sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlı kalmadığını, küresel bir sağlık krizi haline geldiğini ifade etti.
Bu çarpıcı rakamların arkasında, genetik yatkınlıkların yanı sıra çevresel faktörlerin—özellikle erken yaşta ekran maruziyetinin—rol oynadığını ortaya koydu. Çeri, “Otizmin çekirdeği çocuğun sosyal ilgisinin olmamasıdır” diyerek, sosyal etkileşimin erken dönemde ihmal edilmesinin kritik bir risk faktörü olduğunu belirtti.

Çeri, otizm belirtilerinin gülümseme eksikliği, göz teması kuramama, tekrarlayan hareketler ve taklit yeteneğinin gecikmesi gibi erken işaretler olduğunu ve bu işaretlerin fark edilmesinin aileler için hayati öneme sahip olduğunu vurguladı. Erken tanı konulan çocukların, özel eğitim ve terapötik müdahaleler sayesinde daha iyi sosyal ve akademik beceriler geliştirdiği bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Bu bağlamda, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi alanındaki ulusal ve uluslararası kılavuzların 2‑3 yaşına kadar ekran kullanımının tamamen sınırlanmasını önerdiği hatırlatıldı. Çeri, “Genetik açıdan meyilli çocuklarda ekrana uzun süre bakmak, otizme yol açan nörolojik süreçleri tetikleyebilir” dedi.
Programda, ekran süresinin artmasıyla birlikte çocuklarda depresyon, anksiyete ve dikkat eksikliği belirtilerinin yükseldiği bilimsel bulgular sunuldu. Özellikle tablet ve akıllı telefonların yoğun kullanımı, beyin gelişimindeki kritik sinaptik bağlantıları olumsuz etkileyerek duygudurum bozukluklarına zemin hazırlıyor.
Çeri, ebeveynlere “Her çocuğun yeme içmeye ihtiyacı olduğu gibi sosyalleşmeye de ihtiyacı vardır” diyerek, dijital dünya yerine gerçek sosyal etkileşimlerin öncelikli olması gerektiğini hatırlattı. Ailelerin, çocuğun günlük rutinine fiziksel aktivite, oyun ve yüz yüze iletişim eklemeleri önerildi.
Uzman, otizm ve diğer psikiyatrik bozuklukların genetik bir bileşene sahip olduğunu ve aile geçmişinde psikiyatrik hastalıklar bulunması durumunda riskin %30‑40 oranında artabileceğini belirtti. Bu doğrultuda, aile bireylerinin de psikolojik taramalardan geçmesi ve gerektiğinde erken müdahale planı oluşturulması tavsiye edildi.
Son olarak Çeri, sağlık otoritelerinin ve eğitim kurumlarının birlikte çalışarak erken tanı programlarını yaygınlaştırması, ekran kullanımını düzenlemesi ve aileleri bilinçlendirmesi gerektiğini vurguladı. Böyle bir bütüncül yaklaşım, otizm spektrum bozukluğunun uzun vadeli toplumsal maliyetlerini azaltabilir.