Sivas, asırlardır sürdürülen bıçakçılık geleneğiyle Türkiye’nin en tanınmış silah ve mutfak bıçağı merkezlerinden biri konumunda. Ustalar, nesilden nesile geçen teknikleri ve yerel demir cevherini kullanarak, her bir bıçağı ayrı bir sanat eseri hâline getiriyor. Bu geleneksel üretim süreci, çillenme, paslanma gibi sorunların minimuma indirilmesi ve bıçağın kullanım ömrünün uzatılması açısından büyük avantaj sağlıyor.
Usta Emre Göçeri, fabrikasyon bıçakların ısı işleme gibi modern tekniklerle hızlı üretilebildiğini, ancak bu bıçakların “ağız açımı” yani keskinlik ve dayanıklılık açısından el yapımı bıçakların yerini tutmadığını vurguladı. “Milim milim çalışıyoruz; her bir bıçak yüz yıl önceki Sivas ustalarının bilgi birikimini içinde barındırıyor.” dedi. Fabrikasyonda bir günde 800 bıçak üretilirken, Göçeri’nin atölyesinde sadece 30 el yapımı bıçak çıkarılıyor; fakat bu 30 bıçak daha uzun ömürlü, daha keskin ve koleksiyonluk birer parça oluyor.

Göçeri, yoğun çalışma temposu nedeniyle “Eve gece üçte gidiyorum, kızımın yüzünü unutuyorum” diye şaka yollu itiraf etti. Bu cümle, el işçiliğinin fiziksel ve psikolojik yükünü gözler önüne seriyor. Usta, hatalı bir bıçak üretilirse geri dönüşüm imkanı olduğunu, fabrikasyon üretimde ise hatanın geri alınamaz bir kayba dönüşebileceğini belirtti. “Az ama harika ürün çıkarmak, kaliteyi miktardan üstün tutmak bizim temel prensibimiz,” diyerek kalite anlayışını pekiştirdi.
Son beş yılda fabrikasyon üretime karşı bir direniş geliştiren Göçeri, genç zanaatkarları da aynı hassasiyetle çalışmaya teşvik ediyor. “El yapımı bıçaklar, bir hata olsa bile düzeltilip yeniden hayat bulabilir,” diyerek geleneksel zanaatın sürdürülebilirliğine işaret ediyor. Bu yaklaşım, Sivas’ın sadece bir bıçak üretim merkezi değil, aynı zamanda kültürel mirasın koruyucusu olduğunu da kanıtlıyor.
Bu detaylar, Sivas bıçakçılığının hem ekonomik hem kültürel bir değer olduğunu ve el işçiliğinin modern üretim tekniklerine göre hâlâ üstün bir konumda olduğunu gösteriyor.