“Yıllarımızı bizim olmayan bir dili öğrenmekle geçirdik. Şimdi çocuklarım akıcı şekilde Türkçe konuşuyor ama bu kendi ülkelerinde hiçbir işe yaramıyor.”
Muhanned, Türkiye’de geçen yedi yılın ardından ailesiyle birlikte İdlib’te yeni bir hayata adım attı. 2018’de ülkeden ayrıldığını hatırlayan Muhanned, “Ülkem tamamen değişmiş, hayata sıfırdan başlamak zorunda kaldım” diyor.
Esas mesleği aşçılık olan Muhanned, savaş sırasında bir kolunu kaybetmiş ve hâlâ vücudunda bir şarapnel kalıntısı taşıyor. Şu anda İdlib’te açtıkları aile pastanesinde kardeşi mutfakta, kendisi ise satış ve müşteri ilişkileriyle ilgileniyor.
Yedi çocuğunun da devlet okuluna gitmesinin yanında, dil bariyeri büyük bir engel oluşturuyor. “Arapça konuşabiliyorlar ama okuyup yazamıyorlar. En büyük kızım yedinci sınıfa gittiği halde Arapça bilmiyor, bu yüzden çok zorlanıyor” diye ekliyor.
Barınma koşulları da oldukça zor: “Kiraladığım ev sadece beton duvarlardan oluşuyor, boya yok, zemin kaplama yok. 120 dolar kira ödüyorum, ama gelirimize göre bu çok pahalı”.
Su temini kuyu sahiplerinden satın alınıyor, evlerdeki çatı tanklarından depolanıyor; elektrik ise günde 3‑4 saat kesiliyor. Şehir merkezine 25 km uzaklıkta sadece küçük bir sağlık merkezi bulunuyor. Muhanned’in kızının yoğun bakıma alınması için bir özel hastaneye gecelik 50 dolar ödemek zorunda kalması, sağlık hizmetlerinin yetersizliğini ortaya koyuyor.

Türkiye’de 11 yıl yaşayan Maysa, Şam’a döndükten sonra bir okulda el işi öğretmenliği yapıyor, eşi ise küçük bir bakkal işletiyor. 37 yaşında ve üç çocuğuyla yeni bir ev, mobilya ve temel ihtiyaçları karşılamaya çalışıyor.
Yüksek kiralar nedeniyle eşinin ailesinin evinde 12 kişi birlikte yaşıyor. Sadece haftada bir kez su geliyor, elektrik ise günde 6 saat kullanılabiliyor. “Sadece elektrik olduğunda çamaşır makinesini çalıştırabiliyorum” diyerek yaşam koşullarının ne kadar sıkıntılı olduğunu vurguluyor.
Sağlık hizmetleri konusunda ise, “Devlet hastanelerini iyileştirme çabaları sürüyor, Suriyeli doktorlar son derece yetkin” şeklinde bir umut ifadesi bulunuyor.
Maysa, özgürleşen Suriye’de fikirlerini açıkça ifade edebilmenin mutluluğunu dile getiriyor: “Artık mülteci değilim ve bu çok güzel bir duygu”.
2011’de başlayan iç savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca Suriyeli göç etti. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, 6 milyondan fazla Suriyeli hâlâ ülke içinde yerinden edilmiş durumda.
IOM Suriye, Aralık 2024’ten bu yana yurt dışından 782 bin kişinin Suriye’ye döndüğünü açıkladı; bunların 550 binini ise Türkiye’den geri dönenler oluşturuyor.
Ülke genelinde yaklaşık 16,5 milyon kişi insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Enflasyon ve yaşam maliyeti hızla artarken, kamu hizmetleri yetersiz kalıyor. Tüm illerde elektriğin sınırlı olması ve enerji yoksulluğunun artması, sağlık hizmetlerinin kalitesini olumsuz etkiliyor. Suriye’deki 122 kamu hastanesinin %70’inden fazlasına düzenli elektrik sağlanamıyor.
Yerinden edilmiş kişilerin %90’ı evlerinin yıkıldığı veya yaşanamaz hale geldiği için yeniden inşa ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Nitelikli personelin ülkeden ayrılması ise sağlık ve eğitim alanlarındaki kapasiteyi daha da düşürüyor.
HCG Danışmanlık tarafından hazırlanan “Türkiye’deki Suriyelilerin Dönüş Pratikleri” araştırması, dönüş kararının sadece siyasi gelişmelere değil, güvenlik, altyapı ve barınma gibi temel koşullara da bağlı olduğunu vurguluyor. Kırsal kesimde yaşayanların ev ve çevre koşullarını görmeden karar veremediği, birçok okulun yıkık durumda olduğu ve eğitim ekipmanlarının yetersiz olduğu belirtiliyor.
Denli, ekonomik destek mekanizmaları kurulmadığı sürece dönüşün hızlanmayacağını ve önümüzdeki yıllarda büyük çaplı geri dönüşlerin beklenmediğini ifade ediyor. Göç edenlerin en az yarısının kalıcı olarak yerleştiği tahmin ediliyor.
Medenia’nın kurucusu Kürşad Şahin, savaş sonrası “içe kapanma ve baskı dönemi”nin ardından “belirgin bir rahatlama ve iyimserlik” gözlemlediklerini söylüyor. Ancak altyapı hizmetlerinin yenilenmesi için kısıtlı kaynaklar ve geçici çözümler hâlâ sorun oluşturuyor.
Şahin, dış yatırımların hâlâ ürktüğünü ve ABD’nin yaptırımları kaldırmasıyla birlikte Avrupa Birliği ve Körfez sermayesinin Suriye’ye akmasının beklendiğini belirtiyor. Yatırım eksikliği, ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engel olarak öne çıkıyor.
İç Savaşın yarattığı yıkım, Suriye’nin yeniden inşa sürecinde birçok engeli beraberinde getiriyor. Su, sanitasyon, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin sürdürülebilir finansman bulamaması, geri dönüş sürecini tehdit ediyor. Bununla birlikte, Muhanned ve Maysa gibi aileler, yeni bir başlangıç yapma kararlılığı ve toplumsal dayanışma ile zorlukların üstesinden gelmeye çalışıyor.
Bu kişisel hikâyeler, Suriye’nin hâlâ bir kriz içinde olduğunu, ancak vatandaşların umutlu bir gelecek için çaba sarf ettiklerini gösteriyor.