ABD Başkanı Donald Trump, son haftalarda yayımladığı 33 sayfalık Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde, Avrupa’nın medeniyet erozyonu içinde olduğu ve “kitle göçünün sonlandırılması” gibi başlıkları gündeme taşıdı. Belge, ABD’nin Rusya’nın stratejik istikrarını yeniden sağlaması gerektiğini ve bu sayede “Avrupa ekonomilerinin de istikrara kavuşacağı” görüşünü öne çıkarıyor.
Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Rusya’nın resmi haber ajansı TASS’ta yayınlanan röportajında, yeni stratejiyi “büyük ölçüde vizyonumuzla tutarlı” olarak nitelendirdi. Peskov, “Bunu olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz” sözleriyle, Moskova’nın belgeyi yakından incelemeye devam edeceğini vurguladı.

Avrupa Birliği (AB) yetkilileri, stratejinin ifade özgürlüğüne odaklanmasını ve “Batı kimliğinin yeniden canlandırılması” çağrısını eleştirdi. Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “ABD, NATO’daki en önemli müttefikimiz olmaya devam edecek, ancak stratejide ifade özgürlüğü gibi temel konulara yer verilmemesi endişe verici” dedi. Polonya Başbakanı Donald Tusk ise sosyal medyada “Avrupa sizin en yakın müttefikiniz, sorununuz değil” diyerek destek mesajı gönderdi.
Strateji belgesi, ABD’nin Karayip Denizi ve Doğu Pasifik’te “uyuşturucu kaçakçılığı yapılan tekneleri” hedef alacağını ve Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Tayvan’dan savunma harcamalarını artırmalarını istediğini belirtiyor. Bu bölgesel hamle, ABD’nin küresel güvenlik mimarisinde yeni bir denge arayışına işaret ediyor.
ABD Kongresi içinde, Demokratlar belgeyi “Amerika’nın dünyadaki konumunu felaketle sonuçlandırabilecek” bir adım olarak nitelendirdi. Colorado Milletvekili Jason Crow ve New York Temsilcisi Gregory Meeks, stratejinin “değer odaklı liderliği çökerttiğini” savundu. Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt ise belgeyi “aşırı sağın sağında” bir hareket olarak tanımladı.
Belge, AB’nin “20 yıl içinde tanınmaz hale gelmesi” ve ekonomik sorunların “gerçek ve çarpıcı bir medeniyet erozyonu” riskine yol açabileceği tahminleriyle uyarıda bulunuyor. Avrupa’nın “güvenilir müttefikler olarak kalmaya yetecek kadar güçlü ekonomilere ve ordulara sahip olup olmayacağı” ise hâlâ belirsizliğini koruyor. Rusya’nın bu süreci nasıl yönlendireceği ve ABD‑Moskova ilişkilerinin uzun vadede nasıl şekilleneceği, uluslararası güvenlik gündeminin en kritik soruları arasında yer alıyor.