Donald Trump, Beyaz Saray’da iş insanlarıyla bir araya geldiği toplantının başında basın mensuplarına “Bugün ilginç bir gün haber açısından, muhtemelen biliyorsunuzdur, Venezuela açıklarında bir petrol tankerine el koyduk. Çok büyük bir tanker, el koyduğumuz en büyük tanker.” diyerek kritik bir adımı duyurdu.
Trump, operasyonun detaylarını paylaşmazken, tankerlerin çoğunun Çin’e petrol taşıdığı belirtilerek Pekin’in bu krizde nasıl bir rol oynayabileceği sorusunu gündeme taşıdı.

ABD, Ağustos sonlarında Venezuela açıklarına denizaltı ve savaş gemileri göndermiş, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth ise orada rejim değişikliği operasyonlarına hazır olduklarını açıklamıştı. Bu hamle, uzun süredir devam eden uyarıcı yaptırımlar ve uyuşmazlıkların bir parçasıydı.
Öte yandan, Çin’in enerji güvenliği stratejisi kapsamında Venezuela’dan çıkan petrol tankerlerinin büyük bir kısmı Pekin’e yöneliyor. Bu durum, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını “enerji güvenliği” bahanesiyle artırmasının, aynı zamanda Çin‑ABD rekabetinin bir uzantısı olduğunun sinyallerini veriyor.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, 4,5 milyon milis gücünü seferber ettiğini ve ABD’nin herhangi bir saldırısına hazır olduğunu vurguladı. Maduro, “Evet Sayın Başkan Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Görüşmenin tonunun saygı çerçevesinde, hatta samimi bir havada tamamlandığını ifade etmek isterim.” diyerek diplomasi çağrısında bulundu.
Maduro, aynı zamanda “Diyaloğa hoş geldiniz, diplomasiye hoş geldiniz. Barışa evet, savaşa hayır.” şeklinde bir mesaj vererek, ABD’yi silahlı müdahalelerden kaçınmaya davet etti.
ABD, “uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele” gerekçesiyle dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford ve ilgili saldırı grubunu Karayipler’e konuşlandırdı. Bu adım, uluslararası hukuk uzmanları tarafından “uluslararası hukuka aykırı” olarak eleştirildi.
Trump, basına yaptığı açıklamada, “Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğini söyleyemem.” ifadesiyle diplomatik temasın net bir değerlendirmesinden kaçındı. Ancak, bazı raporlar, Trump’ın görüşme sırasında Maduro’ya “hemen istifa ederek ülkeyi terk etmesi” gerektiğini söylediğini iddia ediyor.
Uzmanlar, bu hamlenin Karayipler’deki jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirebileceğini ve Çin’in bölgedeki enerji çıkarlarını zorlayabileceğini belirtiyor. ABD’nin deniz gücünün kalıcı bir varlık haline gelmesi, Latin Amerika ülkeleri arasında yeni bir güvenlik yarışına yol açabilir.
Öte yandan, Maduro’nun diplomatik açıklamaları, uluslararası toplumun gözünde Venezuela’nın meşruiyet mücadelesini yeniden alevlendirebilir. Bölgedeki gelişmeler, hem ekonomik hem de güvenlik politikalarının yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılacak gibi görünüyor.